14 Eylül 2020 Pazartesi

Ejderha, Evren, Düz dünya, mitoloji, Hristiyanlık

Bu yazıda birkaç mitolojideki yılan-iblis betimlemesini ilişkilendirmeye çalışmıştım. Ne kadar başarılı ve mantıklı olduğum tartışılır.

Tweet bağlantısı: https://twitter.com/benmbs/status/1047569584923004932

---


Birkaç minik analoji: Türk mitolojisinde dünya "evren" adlı yılan/ejderha tarafından çevrilmiştir. İlginçtir, düz dünyacılara göre dünyanın etrafı buzullarla kaplıdır :)

Nişanyan Sözlük’ün aktardığına göre ejderha kelimesi Farsça yılan anlamına gelen ajdaha kelimesinden türemiş.

 

Dünyayı saran yılanın resmedildiği aşağıdaki resimdeki yazılar Fasrça. Bir arkadaşım özet olarak şöyle çevirdi: Tanrının kendi suretinde bir insan yaratmasından bahsediyormuş. Bu insan dünyaya indiğindeyse birden yılan olarak tarif edilmeye başlıyormuş. Kanatlı, kanatlarında suretler olan değişik bir yılan. 



Kendi sureti Yılan Kim bu "tanrı"


Bir başka sargın yılan 👇




Türk mitolojisindeki evren 👇






Düz dünyacılara göre Dünya düzdür ve çevresi buzullarla kaplıdır:




Hristiyan mitine göre Şeytan cennete yılan kılığında girmiş ve Havva'yı kandırmıştı. Gene İncil'de Şeytan için "eski yılan" ifadesi kullanılmakta.


 

Taha 5: "Rahman arşa isteva etti."

Nisa 117: "Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki azgın bir şeytana tapmaktadırlar"

Meryem 44: "Babacığım, şeytana tapma. Çünkü şeytan, Rahman'a başkaldırmıştır."

 

Dünya'nın etrafını saran yılan/ejderha (isteva eden) yahut yumurtadaki bilgelik(!) Şeytan olmasın sakın?



Rol çalan tiftik 👇





Devamını Oku ...

8 Eylül 2020 Salı

Okuma grupları

Okuma gruplarıyla alakalı @parmakuclari’nın yaptığı kısa bir zincire atıfta bulunarak düşüncelerimi yazdığım birkaç tweet.

Öncelikle @parmakuclari’nın zincirini koyayım, sonrasında kendi yazdıklarımı koyayım.

Benim zincirin bağlantısı: https://twitter.com/benmbs/status/1023210442481696768

@parmakuclari’nın zinciri: https://twitter.com/parmakuclari/status/1022962580112007169

Okuma gruplarına lisede, üniversitede çokça katıldım. Birinin dediğini diğerinin onaylaması dışında bi şeyin olduğu bi gruba denk gelmedim.

Sadece, katılanların fikirlerini teyit edecek değil, onları rahatsız edecek eserlerin okunduğu tartışmalı bi gruba dahil olmuştum. O tartışmaların ekmeğini hala yerim.

Şimdi olsa, aynı konuda farklı kitapların farklı kişiler tarafından okunduğu bi tartışma grubuna katılırdım. Kitap üzerine konuşmanın en faydalı formatı bence bu.

 

Hiçbir okuma grubuna katılmadım. Katılsam ne olurdu bilmiyorum ama verimli olacağını sanmıyordum. Binlerce blog sitesinde, makalede o kitapla/konuyla alakalı farklı görüşler olduktan sonra ödev bilinciyle toplanıp "hadi kitap konuşalım" demek bilmiyorum ne kadar mantıklı.

@parmakuclari’nın alıntıladığım tweeti:

Okuma gruplarına lisede, üniversitede çokça katıldım. Birinin dediğini diğerinin onaylaması dışında bi şeyin olduğu bi gruba denk gelmedim.

 

Elbette aynı derdin dostlarıyla beraber olup eser/fikir hakkında hasbihal etmek ayrı bir haz verir ama bu doğal gelişmelidir. Ali İmran 191'e bir de böyle bakmak gerek belki de.

Ali İmran 191: Onlar ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi."

 

(Yıllar sonra açılan parantez: Burada açıklama yapmam gerektiğini düşünüyorum. Yukarıdaki paragrafta “ama bu doğal gelişmelidir” dedikten sonra Âli İmran 191’i örnek vermem şu sebeptendi: Âli İmran 191’e baktığımda gördüğüm Allah’ı zikretmenin doğal gelişen bir süreç olduğudur. Yani o kişilerin –ayetin bağlamından o kişilerin ‘sağlıklı düşünen kimseler, ulul elbab’ olduklarını anlıyoruz- Allah’ı düşünmeyi zil çalınca derse başlayıp zil çalınca bırakan kurmalı öğrenciler gibi değil, öğrenciliklerini içselleştirmiş, ders çalışmayı karakter haline getirmiş kişiler gibi olmaları gerektiği yani Allah’ı ve yaratışını düşünmeyi hayat felsefesi, yaşam tarzı haline getirdiklerini anlamış, aynı şekilde kitaplar hakkında konuşmaların da doğal gelişen bir süreç olması gerektiğini savunmuşum.)

Düşünmek, düşünerek yol almak biraz da yalnızlık işi. Ve, "yazım" işi.

Fikir muhasebesi belki de sözlü değil yazılı yapılmalı. Konunun ve konuyla alakalı okunan farklı kitapların tahlilleri yazılı olarak grup üyelerine sunulduktan sonra, sunulan metinler üzerinden muhasebe yapılırsa daha verimli olabilir. Söz uçar, yazı kalır

Gerçekten birikimli, "hocam" denilebilecek kişilerin olduğu gruplar müstesna, bu dediğimi yapmak için fiziksel gruba da gerek yok.

  • Konu belirle. 
  • Kitap seç ve oku.
  • Konuyla-kitapla alakalı internetten kaynak tara.
  • Kitapla-konuyla alakalı yazı yaz.

Grubun buradaki faydası kişiye editörlük yapabilecek olması. Haricinde pek bir fayda göremiyorum.


Yıllar sonra ekleme:

Yasin Hocanın zincirindeki 3. tweeti üzerinde düşünmeye değer buluyorum. Tek bir kitap hakkında konuşmaktansa bir konu etrafında birden fazla kitap hakkında yazıyla desteklenen tartışmalar yapmak çok daha verimli olacaktır sanıyorum.

Daha sonraki yıllarda Kur’an’da gruplarla çalışmakla ilgili birkaç paylaşımım olmuştu ama, buraya şimdilik eklemiyorum. Bakalım belki bir süre sonra güncellerim bu yazıyı.

Devamını Oku ...

7 Eylül 2020 Pazartesi

Sıfırın görünüm biçimleri

Bu zincir @Stavr0gin_ mahlaslı Twitter kullanıcısının yapmış olduğu bir tweet zincirindeki bir tweet alıntılanarak yapılmıştır. Zincirimin anlaşılabilmesi için yalnızca @Stavr0gin_’den alıntıladığım tweeti değil, onun zincirinin bir kısmını da buraya koymam gerektiğini düşünüyorum.

O yüzden buraya öncesinde onun zincirinin ilgili kısmını, sonrasında da kendi zincirimi (zincirimin içinde alıntıladığım tweeti koyulaştırarak) aktaracağım.

@Stavr0gin_’in tweet zincirinin bağlantısı: https://twitter.com/Stavr0gin_/status/1007754708461719552

“Tek tanrılı toplumların uzun yoldan kavrayarak vardığına kısa yoldan varmakla meşhur bir milletiz. Bildiğimizi anlatmakta, bildiğimize inandırmakta sıkıntı yaşıyoruz yalnız. Monoteizmin karşıtı politeizm değildir. Panteist toplumun pantheon'u olur. Pantheon'daki kıyımın derecesi önemlidir bu aşamada. Monoteizm, biri yararına tanrılar evindeki diğer tanrıların katlidir ve yerleşik toplumlar açısından muazzam bir zihinsel gelişmeye denk düşer. Daha ileri aşamalarda tanrının evinde tanrının heykeline ihtiyaç duyulmaz.

Öyleyse tanrı nerededir?

Bilinçte bu düzeyde bir sıçrama olmadan Hint medeniyetinin çoktan icat ettiği sıfırı kavramak mümkün olmuyor. Sıfıra ihtiyaç da olmuyor. Roma ve antik Yunan sıfırı tahayyül bile edemeden, sırf abaküsle o hayranlık verici civilization'u kurabildi. Sıfır hangi sorununu çözdü insanlığın? Yok'a hiç demeyi öğrenmek, sonradan boş kümeyi tahayyül edebilmek soyutlama yeteneğinde muazzam bir ilerlemedir.

Tanrının ölümünden sonra tanrıya karşı insan, tabiatın temellükü ve abussus'u, büyük katliamlar ve savaşlar... Derken, buradayız...

Tanrı putunun yıkılmasının sancılarını yaşıyor batı medeniyeti. Batılılaşma yolundayız ve müttefiklerimizin insanlaşma yolundaki yenilgilerini bizim hanemize yazıyorlar. Mekke'nin fethinde tanrı putu kesin olarak yıkılmıştır bizde. Biz Türklerde öncesinde dahi yoktur. Batıdaki iç içe geçmiş toprak mülkiyetine karşı toprağın rakabesinin devlete, dolayısıyla tanrıya, ait olduğu üretim düzeni ancak böyle bir zihinle mümkündü.

Bu örnekte olması gereken, toprak mülkiyeti bilmeyen fatihlerin bir aşamadan sonra toprağı paylaşması veya yağmaladıktan sonra terk etmesidir. Oysa devlet örgütü toprak üzerinde mülkiyet kurulmamasını sağlar. Mülkiyetsizliğin koruyucusu olarak devlet. Sıfırın görünüm biçimleri...

Pantheon'daki putlar temizlendikten sonra pantheon'u neden yıkmayız? Daha görkemlisini yapmak ya da yeni putlar koymak yerine neden boş tutulur pantheon? Tarih putsuz toplumlara büyük avantaj sağlıyor bu sorunu kavramakta... Ne mutlu...”

 

 

Benim zincir: https://twitter.com/benmbs/status/1007805249715888128

Bu abinin zincirini gene anlamadım. Şaşırtmadı tabii ki bu durum. Birkaç yaklaşımı ise ise fevkalâde hoşuma gitti.

"Sıfırın görünüm biçimi" = Bu ifade, yeni bir düşünüş seviyesidir. Kendi ifadesiyle; "zihinde sıçrama"dır.

Alıntıladığım tweet: Oysa devlet örgütü toprak üzerinde mülkiyet kurulmamasını sağlar. Mülkiyetsizliğin koruyucusu olarak devlet. Sıfırın görünüm biçimleri...

 

Temizlenen pantheon'u neden yıkmayız ya da eski kirlerini ikame edecek yenileri neden aramayız? Yahut, daha "doğru somut"unu neden inşaa etmeyiz?

 

->"Kirden beridir insan sözüne mugayir olmadıkça"

Değiştirelim mısrayı: "Kirden beridir zihin, soyutun hakikatine mugayir olmadıkça"

 

Yanlış hatırlamıyorsam soyut kavramlar, hesaplar, ilkokul 4'te verilmeye başlanıyordu.

Yalan.

Soyut diye önümüze X koydular. Yardakçısını da yanına kattılar, Y dediler. Soyutu somutla idrake çalışmak beyhude midir? Bilmiyorum. Fakat belli ki yetersiz. Yeni bir düşünüş ve mantıkla, sil baştan inşaa edilecek zihinlere ihtiyaç var.

Bir başka yokluk/hiçlik/sıfır yaklaşımı da NFK'den: "Sanki burnum, değdi burnuna 'yok'un"

2. tweetteki mısra Rahmi Kaya'nındı. Kaç mısraydı hatırlamıyorum ama tek satıra yazdım ben. Belirteyim.

Ne biliyim yaa.. Yandı kafa.

Hadi selametle

 

İlk tweette 2 kere "ise" yazmışım. Nasıl bi kafayla yazdım bilmiyorum. Kendimi kınıyorum.

İkinci tweette değiştirdiğim mısra şöyle olsa daha güzel olurmuş: "Kirden beridir zihin, soyutun hakikatine mugayir kalmadıkça"

Daha çok su kaldırır bu zincirler de, haydi hayırlısı...

Devamını Oku ...

Haram aylar, Ramazan ayı ve Bayraktar Bayraklı'nın teklifi

Ramazan Ayı’nı Eylül’e sabitleyebiliriz diyen Bayraktar Bayraklı’ya yazdığım birkaç tweet: https://twitter.com/benmbs/status/1001003308679618560

---

 

"Bana kalırsa her ay hac yapılabilir."

"Ramazan orucunu da EYLÜL ayına sabitleyebiliriz."

Yani aslında diyor ki, "Güneş Tapıncını İslâm'a yamayalım."

 

Bunların derdi başka.

@Observer2200: "Amaç, geçmişte olduğu gibi hak dinlerin içerisindeki kişileri ve önemli günleri, bayramları eğip bükerek güneş kültü şablonuna oturtmak.."

Kadir Gecesi'ni de "son 10 günde arama" ayağına EKİNOKS'a sabitleyecek bir sonraki aşamada.

Yunus 5: Güneş'i ısı ve ışık kaynağı; Ay'ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp ona evreler takdir eden O'dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri ayrıntılı kılıyor.

Tevbe 36: Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Eskimez din işte budur. Artık o aylar içinde benliklerinize zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekün savaşın. Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

"Bana kalırsa her ay hac yapılabilir"

Sana kalırsa Düşünen yüz "Hevasını ilah edineni gördün mü?"

Klavuzu ŞEYTAN olanın yönü GÜNEŞ olur...                                 

 

Casiye 23: Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir? Hala düşünüp ibret almıyor musunuz?

Yasin 60: Ey ademoğulları! Ben size, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi?

 

Devamını Oku ...

6 Eylül 2020 Pazar

Ümmilik: Kitap bilmemek, okuma bilmemek, cahil olmak, Mekkeli olmak. Kim bilen doğrusunu?

Birisinin resulün ümmiliğiyle ilgili, “resul okuma yazma bilmiyordu” ifadesi üzerine yazdığım birkaç tweet: https://twitter.com/benmbs/status/997452303283163137

Cevap verdiğim tweet silinmiş lakin yazılanlar bu haliyle de anlaşılır sanıyorum.

Aktarımın ardından, yeni birkaç ekleme daha yapacağım. O yüzden özellikle son kısmı okumanızı rica ediyorum.

Buyrunuz:

---

 

Şinndiii, Konuya tam olarak hakim değilim lakin bildiğim/anladığım ölçüde uyarmam gerektiğini hissettim. Bakalım nereye bağlayacağız fikirleri: Kur'an'da peygamberimizin okuma yazma bilmediğine dair bir ifade var mı?

Ümmi olduğu söyleniyor lakin pek çok ayette ümmilik, kitap bilmemek, doğru yolu bilmemek, vahiyden bihaber olmak gibi anlamlara geliyor. İşim acele, şimdilik 2 tane ayeti örnek vermek istiyorum. Bakara 78 ve Ali İmran 20.

Bakara 78: İçlerinde ümmi olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece hayal ve kuruntu bilirler. Onlar yalnız sanıya saplanırlar.

Âli İmran 20: Seninle kanıt yarıştırmaya girerlerse şöyle söyle: "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim. Bana uyanlar da." Kitap verilenlerle ümmilere de sor: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır. Yüz çeviririlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. Allah, kullarını görmektedir.

Bunlar Yaşar Nuri'nin mealleri. Başka meallere de bakabilirsiniz. Kimisi bu minvalde mana verirken, kimisi cehaletin kaynağının okuma yazma bilmemek olduğunu söyler. Gelelim bahsettiğiniz ayet Ankebut 48’e. Gene Yaşar Nuri’den:

Ankebut 48: Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı batıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.

“Kitab” ifadesi vahiy kitapları, semavi kitaplar için çok kez kullanılmış Kitap’ta. Bkz. Bakara 53, Bakara 121. Daha çok var da, bunlar yeterlidir herhalde. Ayrıca, Kur’an’ın bir adı da “Kitap”tır. Bkz. Bakara 231

“Sağ elle yazma” Hmm.. Bunu, “hak yol üzere yazmak” olarak anlıyorum. Neye dayandırıyorum peki bunu? Hakka 19 ve Vakıa 8’in öncesini-sonrasını okursanız “sağ/sol taraf ehli” üzerinden “hak yol üzere yazmak” çıkarımımın dayanağını görürsünüz.

Derdimi anlatabildim sanırım.

Neyse, gelelim diğer konuya: "Oku yaratan Rabbinin adına"

Hmmm, ne okusun peygamber? Cebrail melek elinde kâğıtla mı geldi? Bildiğim kadarıyla hayır. Eğer kâğıt-kalem vs. yoksa okuyacak bir şey de yok demektir.

(Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.)




--- 

Yıllar sonra gelen ek:

Bugün baktığımda ne yukarıda yazdıklarıma ne de İslamoğlu ve Okuyan’dan alıntıladığım kısımların –birkaç satır hariç- hiçbir satırına katılmıyorum.

Öncelikle şunu söylemem gerekiyor.

“Ümmi” ifadesinin kökü UMM’dir. Bu ise “anne” anlamına gelir. Buradan istiareyle “anasından doğduğu gibi olmak” anlamı çıkarılmıştır. İstiarenin istiaresindense anadan doğduğu gibi olmak yani;

  • Cahil olmak
  • Okuma yazma bilmemek
  • Kirlenmemiş, katışıksız, tertemiz olmak (bu benim çıkarımım. Bunu diyen başkaları da olduğunu anımsıyorum ama çok emin de olamadım.) Bir de edebî tefsir: “bebek doğdum da çamura battım” ifadesinin geçtiği bir şarkı vardı. Heh işte ümmilik, çamura batmamış olmaktır yani.

gibi anlamlar verilmiştir.

Mekke'nin “ümmül kura” – “beldelerin anası” olması sebebiyle ÜMMİ ifadesinin sonundaki Ya harfini mensubiyet ya’sı olarak kabul edip ifadenin “ÜmmLÜ, Mekkeli” anlamına geldiği söyleyenler de vardır.

ÜMMİY ifadesine MEKKELİ dediğimiz vakit bazı ayetler anlaşılmaz oluyor. Daha doğrusu manasız oluyor. “Kitap verilenlere ve ümmilere de ki” ayetini; “kitap verilenlere ve Mekkelilere de ki” şeklinde anlamak pek tabi mümkündür ama akla yatkın değildir. Şöyle zorlama teviller yapılabilir; “Mekkeliler, Mekke’nin yerlisi müşriklerken kitap verilenler Mekke’nin yerlisi değildir. O yüzden ayet bu şekilde gelmiştir.” Ama bu iddia ispata muhtaçtır. Zira böylesi uzak bir tevil kendi başına delil olarak kabul edilemez.

Demek ki ÜMMİY ifadesinin en azından geçtiği her yerde Mekkeli anlamına gelemeyeceğini anlamış bulunuyoruz. Elbette ÜMMİY ifadesi her yerde MEKKELİ anlamına gelmek zorunda değildir. Bazı yerlerde Mekkeli, bazı yerlerde kitaptan habersiz, bazı yerlerdeyse okuma yazma bilmeyen anlamına geliyor olabilir.

Örneğin “Ümmi nebi rasul” ifadesinin geçtiği ayetlere;

  •           Cahil nebi rasul,
  •           Okuma yazma bilmeyen nebi rasul,
  •           Anasından doğduğu gibi tertemiz nebi rasul
  •           Mekkeli nebi resul

şeklinde anlamlar verebiliriz.

Peki doğrusu hangisidir?

İlk maddeyi üzerine düşünmemize dahi gerek olmadan eleyebiliriz sanıyorum. Allah resulünün hem lügavi anlamda cahil hem ıstılahi anlamda cahil olduğunu iddia eden lugavi ve ıstılahi anlamda cahilin ta kendisidir.

Ama diğer 3 manadan hangisini seçeceğiz?

Birtakım insanlar (benim de geçmişte attığım tweetlerdeki gibi) “ümminin tanımı Kur’an’da Kitap bilmemek, kitaptan habersiz olmak olarak verilmiştir, üstelik nebinin de bundan önce kitap okumadığını ve yazmadığını da Allah söylemiştir. O halde bu ifadenin anlamı ‘daha önce ilahi vahye muhatap olmamış, herhangi bir (ilahi) kitap okumamış nebi rasul’ olarak anlaşılması gerekir. Bu sebepten nebinin okuma yazma bilmediği iddiasının Kur’ani bir temeli yoktur.” anlamına gelen cümleler sarf etmektedir.

Bu düşüncenin birtakım eksik yanları olduğu kanaatindeyim. Evet resul daha önce bir kitap okumamış ve onu sağ eliyle yazmamıştır. Ama bu ifadedeki kitabın yalnızca ilahi kitap olduğunun delili nedir? Evet ayet ilahi kitapları kapsar. Yani bu ayetten nebinin daha önce Tevrat ve İncil okumadığını anlarız. Ama bu ayette, başka herhangi bir metin okumadığına dair de bir işaret vardır sanıyorum. Özetle, genel anlamda geçen kitap ve yazmak ifadesini özel anlama hasretmemizin gerekçesi nedir?

Eğer ki “Kur’an’da ümmiliğin zıttı olarak Kitap nedir bilmemek ifadesi geçmekte, kelimenin tanımı bu şekilde verilmektedir.” şeklinde bir itiraz gelirse de, o ayette mutlak anlamda bir sözcük anlamı, tanımı verildiğinin delili nedir? diye sorarım.

Ümmiliğin bir boyutu kitap bilmemek olarak anlatılmıştır evet ama kitap bilmemenin, vahiyden habersiz olmanın ümmiliğin anlam kümesini bütünüyle doldurduğunun delili nedir?

Ümmilik halen sözlük anlamı olan “anadan doğduğu gibi olmak” anlamını barındırıyor olabilir ve ayetin anlamı da şöyle olabilir: “Onlardan bir kısmı ÜMMİDİR, ANALARINDAN DOĞDUĞU GİBİDİR. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler.

Âli İmran 20’deki “kitap verilenlerle ümmilere sor” ifadesinde de ümmiliğin “Kitap verilmemiş” anlamında terimleştiğini, bu ayet içerisinde anlam çerçevesinin daraltıldığını görüyoruz.

O halde “ümmi nebi rasul” ifadesi de “kitap verilmemiş nebi rasul” anlamına mı gelmektedir? Elbette hayır.

Kur’an’da birbirinden farklı yerlerde bambaşka anlamlarda kullanılan kelimeler vardır. “muhsan” bunlardan birisidir. Bir yerde bir yerde bekar kadın, bir yerde evli kadın anlamına gelmektedir.(Bkz. Nisa 24-25) Kelimenin bir yerde bir anlamda kullanılması, bir başka yerde de aynı anlamda kullanılacağı anlamına gelmez. 

Özetin özeti: Kur’an’a bakarak “resulün okuma yazma bilmediği iddiası yanlıştır” diyemeyeceğimizi düşünüyorum. Zira “ümmilik” bağlamındaki ayetlerin içerisinde hâlâ okuma yazma bilmeme anlamını barındırabileceğini zannediyorum.

Elbette “utlu (tilavet et), iqra (kıraat et)” şeklindeki ayetlere bakarak nebinin bir metni okuduğu anlaşılabilir. Ama bu kelimelerin ille de metinden takip ederek okuma anlamına gelip gelmediğini bilmiyorum. Mesela ezberden okuyan birisine “tilavet etti” yahut “kıraat etti” denilir mi bilmiyorum. Eğer denilemezse nebinin okuma bildiği netleşir.

Ve gene gözden kaçırdığım yahut şuan aklıma gelmeyen başka ayetlerden de resulün okuma yahut hem okuma hem yazma bildiği sonucu çıkabilir. Ama sonucun kesinlik arz etmesi mühimdir. Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi muhtemel anlamlardan sadece birisine tutunup hüküm vermek hatalıdır.


Değinmek istediğim bir diğer konu da “iqra bismi rabbikellezi halaka” ayeti etrafında yürütülen edebiyattır. İqra emrinin nesnesi, yani neyin okunacağı belirtilmediği için okumanın konusunun sınırlandırılamayacağı, kainatın okunulması, kainat üzerine düşünülmesi gerektiğinin söylendiğini söyleyen kişiler vardır.

Arapça bilgim oldukça sınırlı lâkin iqra emrinin “düşünme” anlamı vardır evet ama bildiğim kadarıyla ancak ve ancak kelime 2 nesne alabiliyorsa “düşünmek” anlamına gelebilir. Oysa burada nesne dahi almamıştır. Dolayısıyla bu ayet etrafında yürütülen bu çeşit edebiyatın hatalı olduğu kanaatindeyim.

Ayrıca bu ayetin ilk inen ayet olduğu kesin değildir. Bu konuda farklı rivayetler ve görüşler vardır. Dolayısıyla “ilk inen ayet bu idi, o yüzden okunacak nesne yoktu” ifadesi kesin değildir. Zira başka ayetlerden okumanın nesnesinin ne olduğunu öğreniyoruz. Müzzemmil suresinin ilk ayetlerinde okumanın nesnesi Kur’andır. Dolayısıyla bir yerde geniş gelen emir başka bir ayetle hususileştirilmiş olabilir. Kur’an’da bunun örnekleri çoktur.

Ayrıca vahyin nasıl gerçekleştiğini de bilmemekteyiz. Vahiy süreci Allah ve elçileri arasında, bize gayb olan bir süreçtir. Vahyin sözlü hitap boyutu da vardır. O sebepten konuşmada zaman zaman zamirler net olmayabilir. Kur’an’da bunun da örnekleri çoktur. Hangi zamirin neyi işaret ettiği zaman zaman anlaşılamamakta, zaman zaman konuşmalar arasında “de ki, dedi ki” şeklinde izahlar olmadan konuşmalar aktarılmaktadır. Neticede konuşmada “bunu” dendiğinde ne olduğu belli iken bunu yazıya geçirdiğimizde nesneyi göremeyebilmekteyiz. Lakin okuyucunun burada dikkat etmesini istediğim nokta şudur ki; “bu zamirlerin nereye gittiğini ya da konuşanın kim olduğunu ya da birkaç kelimenin niçin zikredilmediğini asla bilemeyiz, Kur’an’da bunun cevabı yoktur” demiyorum. Sadece şu an için bilmediğimizi, bilen birileri varsa da benim haberimin olmadığını söylüyorum.

Ayrıca "iqra" ifadesinin "duyur, çağır" gibi anlamlara geldiğini de söyleyenler vardır ki bu durumda anlam "Yaratan rabbinin adıyla çağır, duyur" olacaktır.

Özetle, “kainatı oku” çıkarımı Türkçe düşünülerek yapılmış bir çıkarım gibi durmaktadır. Arap dilinde bunun karşılığı olmadığını sanıyorum.

 

Ve bir de dertleşme köşesine yer ayıralım;

Yazıyı okuduysanız görmüşsünüzdür ki ihtimaller arasında tercih yapmakta zorlanıyorum. İfadenin muhtemel anlamlarından hangisini seçmem gerektiğini anlayamıyorum. Allah dilerse bizleri rızasına iletecektir.

Dua ediniz.

Selam.

Devamını Oku ...

5 Eylül 2020 Cumartesi

Sosyal medya, düşünce / düşünme, beyin ve alışkanlıklar üzerine

Sosyal medyada vakit geçirmenin beynin yapısını değiştirdiğiyle alakalı birkaç tweet.

İlk tweette bir başka hesabın tweetini alıntılamıştım ama o hesap kapanmış. O yüzden bağlam biraz kopuk olacak.

Linkler: https://twitter.com/benmbs/status/994651935809638401

https://twitter.com/benmbs/status/1004114853680898055

---


Gözlemim: Twitter'da vakit geçirmek düşünmeyi, okumayı ve yazmayı baltalıyor. Hatta ve hatta düşünce yapımızı değiştiriyor. Okuma ve düşünme kültürümüzü değiştiriyor. Net, sonuç odaklı "hap" içerikler zamanla vazgeçilmezimiz oluyor. Aslında konu sadece Twitter da değil.

+Akış => -Blog

+Blog => -Kitap

(Sanırım “+, -” ifadeleriyle geçirilen vakitleri ifade etmeye çalışmışım. Muhtemelen artık olmayan hesaptan alıntıladığım tweetle ilgili bir durum. Twitter akışında geçirilen zaman bloglarda geçirilen zamanı azaltırken, bloglarda geçirilen zaman da kitaplarla geçirilen zamanı azaltıyor)

...

Emeksiz, terlemeden, yorulmadan almaya alıştığımız "hap"larla alakalı bir durum sanırım. İnsan konfora alışıyor. Beyin de öyle. Galiba biraz terlememiz gerek.

Vakti zamanında, bu konuyla alakalı hayli hoşuma giden bir makale okumuştum: "Nicholas Carr - Google Bizi Aptallaştırıyor Mu?"

İlgilerinize arz ederim pek kıymetli Twitter ahalisi. Saygılar efenim.

 

Ahan da benim teori işte. Bilimsel şekilde onaylanmak beyninim "like" bölgelerini ateşledi. Ehehe Flood üzerine düşünmeli

@ozlemyildiz1881’den alıntıladığım flood: https://twitter.com/ozlemyildiz1881/status/1003624033064308736

Aşırı sosyal medya kullanımı, beynin ödül sistemi olan amigdala-striatal sistem morfolojisindeki farklılıklarla ilişkili. Sosyal medyadaki beğeniler vs ile oluşan “ödül algısı” bağımlılık benzeri semptomlara neden olabiliyor: https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28918269/

Facebook bağımlılarındaki beyin görüntüleme özellikleri madde, kumar gibi diğer bağımlılıkları olanlara çok benzer: Amigdala hacminde azalma ve yetersiz inhinisyon: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5362930/

Ergenler “Instagram” benzeri bir sosyal platformda daha fazla “like” sayısına sahip olan fotoları, az beğenilmiş olanlara göre daha çok “like”lıyorlar (riskli fotolar olsa bile). Çok “like” almış fotoları gördüklerinde beynin ödül, taklit ve dikkat merkezleri aktive oluyor. Riskli fotolarda ise beynin kognitif kontrol ağının aktivitesi azalıyor: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5387999/

Gençlerde, sosyal medyadaki beğeni ya da red, gerçek yaşama çok benzer duygular oluşturuyor. Olumsuz tepkiler, fiziksel acıya çok benzer bir zihinsel acı oluşturuyor: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5294419/#!po=15.3061

Ergenlik döneminde, hatta 30 yaşına dek gelişmekte olan insan beyninin, özellikle yüksek bilişsel yetileri üstlenen beyin bölgelerinin sosyal medya kullanımından ne kadar etkilendiği bilinmiyor.

Örneğin, sosyal medya bağımlılığı olanlar ve olmayanlar arasındaki yapısal beyin farklılıklarının (ödül merkezleri, inhibisyon merkezleri) ne kadarının sosyal medya kullanımının nedeni, ne kadarının ise sonucu olduğu bilinmiyor. Uzun süreli çalışmalar gerekli.

 

Hoş, biz önlemimizi almıştık daha önce -Güneş gözlüklü gülümseyen yüz ifadesi-

Not: Twitter'da kapatamadım. Twitter'ı kapatmayı düşünüyorum -Güneş gözlüklü gülümseyen yüz ifadesiGüneş gözlüklü gülümseyen yüz ifadesi-


 

(Twitter’ı kapatmayı düşünüyorum dediğim ilk tarih 20 Aralik 2017, ikinci dediğim tarih 6 Haziran 2018’miş. Bugünse 6 Eylül 2020. Başarılı.)

Devamını Oku ...

Seçimler, seçim, seçmek ve atanmışlar

Seçimler, seçim, seçmek ve atanmışlar hakkında yaptığım bir zincirdir: https://twitter.com/benmbs/status/993477706892398593

Zincirime başka kişilerden de eklediğim bazı tweetler ve zincirler vardı. Yazıyı takip etmesi zorlaşacağından ve konuyu dağıtacağından o zincirleri buraya koymayıp sadece alıntıladığım tweetleri koymakla yetineceğim. Verdiğim linklerden zincirlere de ulaşabilirsiniz.

Ayrıca zincirime eklediğim bazı tweetlereyse alıntılanan hesaplar kapandığı için ulaşmam mümkün olmamıştır.

İçerik aşağıdadır:

 

Madem herkes konuşuyo, ben de kervana katılıp seçimler hakkında üç beş beylik laf edeyim. Buyrunuz efenim:

Tam olarak neyi seçiyoruz? Bunu samimiyetle cevaplayabilecek birisi var mı? Tam olarak neyi seçiyoruz? Seçiyor muyuz? Seçmek? Rey? Hah hah.

Kim, ne için ruhsat istiyor benden? Hakkına girilmedik adam kalmasın diye oy mu istiyorsunuz? Yoksa oy attığım adam hukuksuzluğu mu giderecek? Kimin kanunuyla?

Kurtarıcınız alay ediyor lan sizinle. Hah hah. Borçlarımızı satın alacakmış. Eyvallah bacım. "Şurada biraz sosyal devletçilik oynayalım"

@meral_aksener’in alıntıladığım tweeti: https://twitter. com/meral_aksener/status/993409220560203776

30 Nisan 2018 itibariyle borçları yasal takibe ya da yakın takibe alınmış olan, ve de borçları tahsilat şirketlerine satılmış olan 5 milyon vatandaşımızın tüketici kredisi, kredi kartı ve kredili mevduat hesaplarından doğan borçlarını satın alacağız. #BorçKaderinDeğilSiliyoruz

“Hayır en iyi sosyal devletçiliği ben oynarım"


Yapılan hangi zam ne işe yaradı? Daha da borçlanmaktan başka neye yaradı? Borç satın alan bacım, neden o borcum var benim? Bi de aforizma koyalım şuraya. Geçenlerde bi abi paylaşmıştı bu kitabı. Neyse mesajımız ektedir:



Galiba 2 kere oy kullandım şimdiye kadar. Yanılıyor olabilirim ama 10 tane falan da seçim görmüşümdür sanırım. Gördüğüm her seçimin, iktidar ve muhalefetin savlarının farklı gibi göründüğü ama aslında aynı motto üzerine kurulu, sözde değer atfedilmiş ezberler olduğunu fark ettim

"Bu seçim hayatî öneme sahip. " Yok ya? ?

Adaylardan birisi AKP kurucu kadrodan, MHP terk. Bu adayın en güçlü rakibi ise kurucuları arasında yer aldığı AKP ve terk ettiği MHP'nin desteklediği aday. Bu ittifaktan birkaç ay öncesine kadarsa meydanlarda birbirleriyle oğul ticareti pazarlığı yapıyorlardı

Adaylık için bir ara adı geçen birisi şimdiki "sözde" muhtemel rakibi tarafından o makama oturtulmuştu. Ona alternatif olarak sunulan bir diğeri AKP'de yıllarca bakanlık yaptı. Adaylardan birisi hapishane turu yapacak. Kaybetmek için uğraşıyorZiyaret edilen zaten konu mankeni

Kimi seçiyoruz? Neyi seçiyoruz? Kime oy verirsen ver sistem içindesin. Kurguyu oynuyorsun. Nasıldı o söz? Bütün yollar Roma'ya çıkıyor. Sen yoksun ki? Kurtarıcı/Lider kim? Seçtin di mi? Hı hı. Seçtik. Seçmedik. Biçtikleri kalıba girdik. Siyah değil beyaz takımı giydik sdce

Oy atın proleterler oy atın. Oy attıkça zincirimize sahip çıkın. Beyaz takımı değil siyahı seçin siz de. Seçin ve esareti tadın.



Velhasıl, modum ektedir. Çünkü "Benim gibi, az gelişmiş bir ilkokul öğrencisinin de başarabileceği tek şey buydu. Kötülüğe kayıtsız kaldım; ona içimde yer vermedim. Kara ekmeği yemek zorundaydım; ama kötü şiiri okumadan da yaşayabilirdim. " Oğuz Atay – Tutunamayanlar



Ek olarak; Adam benden önce yazmış(zincir): https://twitter. com/10uncukoylu/status/993435194316263426? s=19

Kendi yarattıkları borçları ödemekte bizlere yardımcı olma vaatleriyle oy devşiriyorlar. Oy istedikleri de yok. Seçime katılım olsun yeter. Nasıl olsa takım alacaksın

Kamçıyı eksik etmeyeceksin ki, sormasın vatandaş.

@10uncukoylu’den alıntıladığım tweet:

Arkadaşlar siyasetçilere bakar mısınız? Sizi tavlamak için size ikramiye vermeyi, borçlarınızı silmeyi falan vaat ediyorlar.

Bu vaatlerin amacı size maddi imkanlar sağlayarak memleketin temel sorunları ile ilgili düşünmenizi engellemektir.

Kamçıyı eksik etmeyeceksin ki, sadece kamçılar üzerinde seçim yapabilsin. Dikenli kamçı, yumuşak kamçı, uzun kamçı, deri kamçı. . . KAMÇI

Marx'ı tanımam etmem. Sözünü manipüle ederek bi beylik laf daha edeyim: Demokrasi kitlelerin afyonudur. Bu adamın yazdığı çoğu şeyi anlamıyorum ama; buraya not düşeyim dedim:

@Stavr0gin_’den alıntıladığım tweet(zincir): https://twitter. com/Stavr0gin_/status/916426953644797952

Demokrasi bizim için bir araçtır diyen kardeşim, sistemin kendisini dönüştürmen için sana şans verdiğine inanıyor musun gerçekten?

İnsanlar, kendi fikirlerini destekleyen satırların altını çizermiş. Kendime destekçi buldum. Şöyle alalım:

Kendimden alıntıladığım tweet:

Kendime destekçi buldum: "Sözünü ettiğimiz konulardaki anlaşma gerçek bir uzlaşım değil; sadece kendilerine siyaset ruhsatı verenlerin dayatmalarına itaattir. Siyasetçiler aralarındaki anlaşma ortamının gereğini değil, sistemin gereğini yerine getiriyorlar." İsmet Özel

 


"Müslümanların bazı dini teklifleri >tevhidin önünde tutarak< "hak ve özgürlük" mücadelesine kalkışmalarının temelinde "la ilahe illallah" sözünün siyasi rejimlerin gözünde oluşturduğu muhtemel tehlikeler vardır." Mehmet Emin Akın - Kelime-i Tevhid Üzerine Düşünme


Ceepeli arkadaslar secme hakkiniz olduğuna emin misiniz? :)))
Aşağıdaki video 2019 Ağustos sonlarında çekilmiş. CHP'li belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, milletin bi yerlerine koymak isteyen müteahhit Mehmet Cengiz'le kucaklaşırken..

Haber bağlantısı: https://odatv4.com/imamoglundan-erdogani-cok-kizdiracak-bulusma-07091947.html



Devamını Oku ...

4 Eylül 2020 Cuma

Şehirlere ve mezarlıklara dair

Şehirde nefes alınabilecek tek yerin mezarlıklar olmasına dair birkaç tweet ve tweet alıntısı: https://twitter.com/benmbs/status/983351097518710784

Bu tweet'te de şimdilerde kapanmış bir hesabın bir zincirini tavsiye ederek fıtrat - evrimsel hafıza ve şehirler arasında ilişki kurmuşum: https://twitter.com/benmbs/status/1008433550738280449


---

 

"Kentlerin

leş dolduğu bir çağda

mezarlıklara düşer belki birkaç şey açıklamak

belki ruhların gölgesi

düşer de mezarlara

mümkün olur o eski selam yurtlarını

varlık sancısıyla çağırmak:

 

çarpar yüzü bir çocuğun mezarlara

bir çocuğun şehri çarpar yüzümün varoşlarına"

 

@kavalcibetul’un alıntıladığım tweeti: https://twitter.com/kavalcibetul/status/983343305760047106

İyi ki mezarlıklar var!



 

 @slogansizz kızacak bana 😏

Gene de biliyorum, kapanmaz ölü bir kent fotoğrafının açtığı yara twitter'larda..

 

mezarlıklara düşer belki birkaç şey açıklamak...

@ekmekvemushaf’ın tweeti: https://twitter.com/ekmekvemushaf/status/1176410744415576064

Allah korusun, can kayıplarına sebep olabilecek büyüklükte bir deprem sonrasında İstanbul halkının toplanabileceği alanlar ektedir.

Eki göremeyenler yahut anlamayanlar için kısayol: mezarlıklar.






Ekteki tweetimi ve @Stavr0gin abinin ekin ekindeki tweetini tavsiye ederim:


Ekteki tweetim: https://twitter.com/benmbs/status/1043011400010846208

"Bir de baharlar bilirim

Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği"

 

Nasıldı o o mısra?

"Yokluğun, cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini"

"Şehir çıplak", sanatsızım, kapama ışıklarını

 

Oldu mu? Th, olmadı. Hayırlısı.

Bu tweeti şu tweeti alıntılayarak atmıştım: https://twitter.com/Stavr0gin_/status/1042698412402073601

Betondan sanatçı da çıkmaz. Geceleri ışıkları açık bırakın. Bir yerlerde birileri şehir ışıklarını seyrediyor.

 

@Stavr0gin_’in zinciri: https://twitter.com/Stavr0gin_/status/1042693504068149248

Sonra kalabalıktan bir çocuk sesi işitilmiş: "Şehir çıplak!"

Bundan sonraki 16 yıl ağaca, yani toprağa gömmek lazım parayı.

Geceleri yüksek bir yerden şehir manzarası diye ışık denizini seyreder hemşehrilerimiz.

Betondan sanatçı da çıkmaz. Geceleri ışıkları açık bırakın. Bir yerlerde birileri şehir ışıklarını seyrediyor.

 

Şu tweetimde https://twitter.com/benmbs/status/1049960180203614208 John Wick'ten alıntıladığım bir kare:


---

Sen git, milyonlarca sene 10-20 kişilik gruplar halinde bizon avla, kök topla, ne bileyim ağaca falan tırman, geniş düzlüklerde dolaş; sonra git tarım sonrası mikro şehirler kur, 10 bin sene içinde 15 kişilik gruplardan 15 bin 150 binlik şehirlerde yaşamaya başla.

Birkaç bin sene içinde ise milyonluk şehirlere hapsol ve otobüste dolmuşta elin adamıyla dip dibe 1 saat geçir. Ulan tabii travmalar olacak. Milyon senelik birikim 3-5 bin senede güncellenebilir mi? Müsait olduğum bir vakit (bilgi, zihin ve zaman olarak) güncellerim buraları.

Devamını Oku ...

Açıklama Niyetine

Merhaba,

Son 2.5’u @benmbs mahlaslı hesabımla olmak üzere yaklaşık 4 yıldır aktif olarak Twitter kullanıyorum.

Bu son hesabıma baktığımda 2.5 yılda 4000’e yakın tweet attığımı görüyorum. Aslında çok daha fazlaydı ama zamanla pek çok tweetimi sildim. Muhtemelen biraz daha sileceğim.

Neyse, dediğim gibi 4000’e yakın tweet atmışım. Bu tweetlerin çoğu çok da önemli olmayan tweetler. Ama bir kısmı var ki üzerine düşündüğüm, emek harcadığım, kıymetli gördüğüm tweetler. Ama Twitter ortamında, “akış” gereği ne yazarsak yazalım yazdıklarımız bir süre sonra geçmişte tıkılı kalıyor, adeta tüketiliyor. Arada sırada geçmişe gidip eski tweetlerimi yeniden tweetlediğim yahut eski tweetlerime eklemeler yaptığım oluyor ama ekleme de yapsam, yeniden de tweetlesem gene “akış” içerisinde kaybolmaya mahkûm oluyor. Hatta öyle ki bazen ben dahi yazdıklarımı unutuyor, hasbelkader önüme düştüklerinde “aa evet bak böyle bir şeyler yazmıştım” diyorum.

İşte bu siteyi de bu yüzden açtım. Eski tweetlerimden diğerlerine nazaran kıymetli gördüklerimi, kaybolmasını istemediklerimi bu site aracılığıyla derli toplu bir şekilde depolamayı düşünüyorum.

Böylece uzun tweetleri hem okur açısından okuması kolay olacak, hem benim “etiket” ve kategorilendirme sistemi sayesinde bulmam kolay olacak. Neticede yazılanlar Twitter’ın karanlık köşelerinde unutulmaktan biraz da olsa kurtulmuş olacak.

Aslında bir başka niyetim de bu akış'ın içerisinde tüketilsin diye üretilen içeriklere bir tepki koymak, insanların üretim yaptıkları sanısıyla aslında kendilerini ve kelimelerini tükettiklerini göstermek ve belki de en önemlisi ölen blog yazma ve okuma kültürünü bu şekilde yeniden canlandırmaktır, en azından bu yönde bir irade beyanını ortaya koymaktır. Bu vesileyle ahalideki "okuduğunu / yazdığını zannetme" düşüncesinin kırılmasını sağlamaktır.

Ama bu derlemeyi gerçekleştirmem önünde birkaç engel var:

1) Bilirsiniz yazıya dökülmüş konuşmaları, konferansları okumak kimi zaman sıkıcı ve yorucu olur. Twitter mantığı gereği yazılanlar kopuk ve bağlamsız oluyor. O sebepten tweetlerin bir kopyasını buraya taşıdığımda format değişikliği sebebiyle aradaki bağlantıyı kurmak zor olacaktır. Okurdan beklentim buradaki yazıların blog sitesi için değil Twitter ortamı için hazırlandığını göz önünde bulundurmasıdır.

Elbette gerekli gördüğüm yerlerde tweet metinlerine eklemeler ve değiştirmelerde bulanacağım. Hatta şerh bile düşebilirim. Ama genel format yukarıda anlatıldığı gibi olacaktır.

2) Başka bir problem de alıntılanan tweetlerde yaşanacak. Öyle ki bazen birisinin yazmış olduğu uzun bir tweet zincirinden bir parçayı alıntılayıp üzerine bir şeyler yazıyorum. Hatta bazen öyle oluyor ki yaptığım zincire birkaç farklı kişiden bazen de kendimden tweet zincirleri ekliyorum. Bunların kimisi sadece yazı oluyor, kimisinde fotoğraflar da oluyor ve kimisindeyse başka zincirler de oluyor. Bu aktarımı en uygun şekilde nasıl yaparım onu bilmiyorum. Üzerine düşünüyorum. Şimdilik alıntıladığım tweetleri ve zincirleri de buraya aynen kopyalamayı düşünüyorum. Bakalım.

3) Bir problem de paylaştığım ilişkili ayetler konusunda. Takip edenler bilir ki Twitter’da sık sık Kur’an içerisinden ilişkili gördüğüm birkaç ayeti –bazen onlarca ayeti- belirli bir formatta paylaşıyorum. Bu konuda ne yapmam gerektiğine tam olarak karar veremedim.

Buradaki problem şu ki; burayı açmamın sebebi zaten yazdıklarımı Twitter’ın karmaşık yığınından kurtarmaktı. Ama bu denli bir ayet paylaşımı sitedeki yazı başlığı sayısını belki düzinelere çıkaracak sitede gene bir yığın oluşacak, kişinin yazılanlara sağlıklı bir şekilde ulaşması zorlaşacak. Bunun üzerine düşünüyorum. Bahsettiğim ayetleri belki farklı bir platformda paylaşırım belki bu site içerisinde ayrı bir kategori / sayfa vs. açar orada paylaşırım. Bakalım, zaman ne gösterecek?

4) Ve bir diğer sorun da zincir denemeyecek ama tek tweetten de oluşmayan, birkaç tweetten oluşan paylaşımlarım. Bunları da siteye koyacak mıyım, yoksa bunları koyarsam yukarıda dediğim gibi bir başka yığına mı sebep olurum bilmiyorum. Bunu da sonraya bıraktım. Öncelikle uzun denilebilecek tweetlerimi buraya aktarmayı düşünüyorum.

Eğer etiketleme sistemini verimli kullanabilirsem aradıklarımı bulmam daha da kolaylaşır, konu konu arama yapmam mümkün hale gelir diye düşünüyorum.

Hayırlısı.

Sanırım ekleyeceğim başka bir şey yok. Bu kadar.

Devamını Oku ...

Fena arkadaştan kaç, kaç!

“Fena arkadaştan kaç, kaç!” Furkan 28 - 30: ▪︎Eyvah! Keşke falancayı veli edinmeseydim! ▪︎Ant olsun ki bana öğüt geldiği halde, beni o sa...