6 Eylül 2020 Pazar

Ümmilik: Kitap bilmemek, okuma bilmemek, cahil olmak, Mekkeli olmak. Kim bilen doğrusunu?

Birisinin resulün ümmiliğiyle ilgili, “resul okuma yazma bilmiyordu” ifadesi üzerine yazdığım birkaç tweet: https://twitter.com/benmbs/status/997452303283163137

Cevap verdiğim tweet silinmiş lakin yazılanlar bu haliyle de anlaşılır sanıyorum.

Aktarımın ardından, yeni birkaç ekleme daha yapacağım. O yüzden özellikle son kısmı okumanızı rica ediyorum.

Buyrunuz:

---

 

Şinndiii, Konuya tam olarak hakim değilim lakin bildiğim/anladığım ölçüde uyarmam gerektiğini hissettim. Bakalım nereye bağlayacağız fikirleri: Kur'an'da peygamberimizin okuma yazma bilmediğine dair bir ifade var mı?

Ümmi olduğu söyleniyor lakin pek çok ayette ümmilik, kitap bilmemek, doğru yolu bilmemek, vahiyden bihaber olmak gibi anlamlara geliyor. İşim acele, şimdilik 2 tane ayeti örnek vermek istiyorum. Bakara 78 ve Ali İmran 20.

Bakara 78: İçlerinde ümmi olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece hayal ve kuruntu bilirler. Onlar yalnız sanıya saplanırlar.

Âli İmran 20: Seninle kanıt yarıştırmaya girerlerse şöyle söyle: "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim. Bana uyanlar da." Kitap verilenlerle ümmilere de sor: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır. Yüz çeviririlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. Allah, kullarını görmektedir.

Bunlar Yaşar Nuri'nin mealleri. Başka meallere de bakabilirsiniz. Kimisi bu minvalde mana verirken, kimisi cehaletin kaynağının okuma yazma bilmemek olduğunu söyler. Gelelim bahsettiğiniz ayet Ankebut 48’e. Gene Yaşar Nuri’den:

Ankebut 48: Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı batıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.

“Kitab” ifadesi vahiy kitapları, semavi kitaplar için çok kez kullanılmış Kitap’ta. Bkz. Bakara 53, Bakara 121. Daha çok var da, bunlar yeterlidir herhalde. Ayrıca, Kur’an’ın bir adı da “Kitap”tır. Bkz. Bakara 231

“Sağ elle yazma” Hmm.. Bunu, “hak yol üzere yazmak” olarak anlıyorum. Neye dayandırıyorum peki bunu? Hakka 19 ve Vakıa 8’in öncesini-sonrasını okursanız “sağ/sol taraf ehli” üzerinden “hak yol üzere yazmak” çıkarımımın dayanağını görürsünüz.

Derdimi anlatabildim sanırım.

Neyse, gelelim diğer konuya: "Oku yaratan Rabbinin adına"

Hmmm, ne okusun peygamber? Cebrail melek elinde kâğıtla mı geldi? Bildiğim kadarıyla hayır. Eğer kâğıt-kalem vs. yoksa okuyacak bir şey de yok demektir.

(Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.)




--- 

Yıllar sonra gelen ek:

Bugün baktığımda ne yukarıda yazdıklarıma ne de İslamoğlu ve Okuyan’dan alıntıladığım kısımların –birkaç satır hariç- hiçbir satırına katılmıyorum.

Öncelikle şunu söylemem gerekiyor.

“Ümmi” ifadesinin kökü UMM’dir. Bu ise “anne” anlamına gelir. Buradan istiareyle “anasından doğduğu gibi olmak” anlamı çıkarılmıştır. İstiarenin istiaresindense anadan doğduğu gibi olmak yani;

  • Cahil olmak
  • Okuma yazma bilmemek
  • Kirlenmemiş, katışıksız, tertemiz olmak (bu benim çıkarımım. Bunu diyen başkaları da olduğunu anımsıyorum ama çok emin de olamadım.) Bir de edebî tefsir: “bebek doğdum da çamura battım” ifadesinin geçtiği bir şarkı vardı. Heh işte ümmilik, çamura batmamış olmaktır yani.

gibi anlamlar verilmiştir.

Mekke'nin “ümmül kura” – “beldelerin anası” olması sebebiyle ÜMMİ ifadesinin sonundaki Ya harfini mensubiyet ya’sı olarak kabul edip ifadenin “ÜmmLÜ, Mekkeli” anlamına geldiği söyleyenler de vardır.

ÜMMİY ifadesine MEKKELİ dediğimiz vakit bazı ayetler anlaşılmaz oluyor. Daha doğrusu manasız oluyor. “Kitap verilenlere ve ümmilere de ki” ayetini; “kitap verilenlere ve Mekkelilere de ki” şeklinde anlamak pek tabi mümkündür ama akla yatkın değildir. Şöyle zorlama teviller yapılabilir; “Mekkeliler, Mekke’nin yerlisi müşriklerken kitap verilenler Mekke’nin yerlisi değildir. O yüzden ayet bu şekilde gelmiştir.” Ama bu iddia ispata muhtaçtır. Zira böylesi uzak bir tevil kendi başına delil olarak kabul edilemez.

Demek ki ÜMMİY ifadesinin en azından geçtiği her yerde Mekkeli anlamına gelemeyeceğini anlamış bulunuyoruz. Elbette ÜMMİY ifadesi her yerde MEKKELİ anlamına gelmek zorunda değildir. Bazı yerlerde Mekkeli, bazı yerlerde kitaptan habersiz, bazı yerlerdeyse okuma yazma bilmeyen anlamına geliyor olabilir.

Örneğin “Ümmi nebi rasul” ifadesinin geçtiği ayetlere;

  •           Cahil nebi rasul,
  •           Okuma yazma bilmeyen nebi rasul,
  •           Anasından doğduğu gibi tertemiz nebi rasul
  •           Mekkeli nebi resul

şeklinde anlamlar verebiliriz.

Peki doğrusu hangisidir?

İlk maddeyi üzerine düşünmemize dahi gerek olmadan eleyebiliriz sanıyorum. Allah resulünün hem lügavi anlamda cahil hem ıstılahi anlamda cahil olduğunu iddia eden lugavi ve ıstılahi anlamda cahilin ta kendisidir.

Ama diğer 3 manadan hangisini seçeceğiz?

Birtakım insanlar (benim de geçmişte attığım tweetlerdeki gibi) “ümminin tanımı Kur’an’da Kitap bilmemek, kitaptan habersiz olmak olarak verilmiştir, üstelik nebinin de bundan önce kitap okumadığını ve yazmadığını da Allah söylemiştir. O halde bu ifadenin anlamı ‘daha önce ilahi vahye muhatap olmamış, herhangi bir (ilahi) kitap okumamış nebi rasul’ olarak anlaşılması gerekir. Bu sebepten nebinin okuma yazma bilmediği iddiasının Kur’ani bir temeli yoktur.” anlamına gelen cümleler sarf etmektedir.

Bu düşüncenin birtakım eksik yanları olduğu kanaatindeyim. Evet resul daha önce bir kitap okumamış ve onu sağ eliyle yazmamıştır. Ama bu ifadedeki kitabın yalnızca ilahi kitap olduğunun delili nedir? Evet ayet ilahi kitapları kapsar. Yani bu ayetten nebinin daha önce Tevrat ve İncil okumadığını anlarız. Ama bu ayette, başka herhangi bir metin okumadığına dair de bir işaret vardır sanıyorum. Özetle, genel anlamda geçen kitap ve yazmak ifadesini özel anlama hasretmemizin gerekçesi nedir?

Eğer ki “Kur’an’da ümmiliğin zıttı olarak Kitap nedir bilmemek ifadesi geçmekte, kelimenin tanımı bu şekilde verilmektedir.” şeklinde bir itiraz gelirse de, o ayette mutlak anlamda bir sözcük anlamı, tanımı verildiğinin delili nedir? diye sorarım.

Ümmiliğin bir boyutu kitap bilmemek olarak anlatılmıştır evet ama kitap bilmemenin, vahiyden habersiz olmanın ümmiliğin anlam kümesini bütünüyle doldurduğunun delili nedir?

Ümmilik halen sözlük anlamı olan “anadan doğduğu gibi olmak” anlamını barındırıyor olabilir ve ayetin anlamı da şöyle olabilir: “Onlardan bir kısmı ÜMMİDİR, ANALARINDAN DOĞDUĞU GİBİDİR. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler.

Âli İmran 20’deki “kitap verilenlerle ümmilere sor” ifadesinde de ümmiliğin “Kitap verilmemiş” anlamında terimleştiğini, bu ayet içerisinde anlam çerçevesinin daraltıldığını görüyoruz.

O halde “ümmi nebi rasul” ifadesi de “kitap verilmemiş nebi rasul” anlamına mı gelmektedir? Elbette hayır.

Kur’an’da birbirinden farklı yerlerde bambaşka anlamlarda kullanılan kelimeler vardır. “muhsan” bunlardan birisidir. Bir yerde bir yerde bekar kadın, bir yerde evli kadın anlamına gelmektedir.(Bkz. Nisa 24-25) Kelimenin bir yerde bir anlamda kullanılması, bir başka yerde de aynı anlamda kullanılacağı anlamına gelmez. 

Özetin özeti: Kur’an’a bakarak “resulün okuma yazma bilmediği iddiası yanlıştır” diyemeyeceğimizi düşünüyorum. Zira “ümmilik” bağlamındaki ayetlerin içerisinde hâlâ okuma yazma bilmeme anlamını barındırabileceğini zannediyorum.

Elbette “utlu (tilavet et), iqra (kıraat et)” şeklindeki ayetlere bakarak nebinin bir metni okuduğu anlaşılabilir. Ama bu kelimelerin ille de metinden takip ederek okuma anlamına gelip gelmediğini bilmiyorum. Mesela ezberden okuyan birisine “tilavet etti” yahut “kıraat etti” denilir mi bilmiyorum. Eğer denilemezse nebinin okuma bildiği netleşir.

Ve gene gözden kaçırdığım yahut şuan aklıma gelmeyen başka ayetlerden de resulün okuma yahut hem okuma hem yazma bildiği sonucu çıkabilir. Ama sonucun kesinlik arz etmesi mühimdir. Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi muhtemel anlamlardan sadece birisine tutunup hüküm vermek hatalıdır.


Değinmek istediğim bir diğer konu da “iqra bismi rabbikellezi halaka” ayeti etrafında yürütülen edebiyattır. İqra emrinin nesnesi, yani neyin okunacağı belirtilmediği için okumanın konusunun sınırlandırılamayacağı, kainatın okunulması, kainat üzerine düşünülmesi gerektiğinin söylendiğini söyleyen kişiler vardır.

Arapça bilgim oldukça sınırlı lâkin iqra emrinin “düşünme” anlamı vardır evet ama bildiğim kadarıyla ancak ve ancak kelime 2 nesne alabiliyorsa “düşünmek” anlamına gelebilir. Oysa burada nesne dahi almamıştır. Dolayısıyla bu ayet etrafında yürütülen bu çeşit edebiyatın hatalı olduğu kanaatindeyim.

Ayrıca bu ayetin ilk inen ayet olduğu kesin değildir. Bu konuda farklı rivayetler ve görüşler vardır. Dolayısıyla “ilk inen ayet bu idi, o yüzden okunacak nesne yoktu” ifadesi kesin değildir. Zira başka ayetlerden okumanın nesnesinin ne olduğunu öğreniyoruz. Müzzemmil suresinin ilk ayetlerinde okumanın nesnesi Kur’andır. Dolayısıyla bir yerde geniş gelen emir başka bir ayetle hususileştirilmiş olabilir. Kur’an’da bunun örnekleri çoktur.

Ayrıca vahyin nasıl gerçekleştiğini de bilmemekteyiz. Vahiy süreci Allah ve elçileri arasında, bize gayb olan bir süreçtir. Vahyin sözlü hitap boyutu da vardır. O sebepten konuşmada zaman zaman zamirler net olmayabilir. Kur’an’da bunun da örnekleri çoktur. Hangi zamirin neyi işaret ettiği zaman zaman anlaşılamamakta, zaman zaman konuşmalar arasında “de ki, dedi ki” şeklinde izahlar olmadan konuşmalar aktarılmaktadır. Neticede konuşmada “bunu” dendiğinde ne olduğu belli iken bunu yazıya geçirdiğimizde nesneyi göremeyebilmekteyiz. Lakin okuyucunun burada dikkat etmesini istediğim nokta şudur ki; “bu zamirlerin nereye gittiğini ya da konuşanın kim olduğunu ya da birkaç kelimenin niçin zikredilmediğini asla bilemeyiz, Kur’an’da bunun cevabı yoktur” demiyorum. Sadece şu an için bilmediğimizi, bilen birileri varsa da benim haberimin olmadığını söylüyorum.

Ayrıca "iqra" ifadesinin "duyur, çağır" gibi anlamlara geldiğini de söyleyenler vardır ki bu durumda anlam "Yaratan rabbinin adıyla çağır, duyur" olacaktır.

Özetle, “kainatı oku” çıkarımı Türkçe düşünülerek yapılmış bir çıkarım gibi durmaktadır. Arap dilinde bunun karşılığı olmadığını sanıyorum.

 

Ve bir de dertleşme köşesine yer ayıralım;

Yazıyı okuduysanız görmüşsünüzdür ki ihtimaller arasında tercih yapmakta zorlanıyorum. İfadenin muhtemel anlamlarından hangisini seçmem gerektiğini anlayamıyorum. Allah dilerse bizleri rızasına iletecektir.

Dua ediniz.

Selam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fena arkadaştan kaç, kaç!

“Fena arkadaştan kaç, kaç!” Furkan 28 - 30: ▪︎Eyvah! Keşke falancayı veli edinmeseydim! ▪︎Ant olsun ki bana öğüt geldiği halde, beni o sa...