17 Haziran 2021 Perşembe

Fena arkadaştan kaç, kaç!

“Fena arkadaştan kaç, kaç!”

Furkan 28 - 30: ▪︎Eyvah! Keşke falancayı veli edinmeseydim! ▪︎Ant olsun ki bana öğüt geldiği halde, beni o sapıttı." Şeytan, insanı yalnız ve yardımsız bırakır! ▪︎Rasul: "Ey Rabb'im, halkım bu Kur'an'ı terk edilmiş bıraktı." dedi."

Zuhruf 36 – 38: Her kim Rahman'ın öğüdüne karşı duyarsız olursa,  Biz ona bir şeytan salarız. Artık şeytan onun yakın arkadaşı olur. Şeytanlar,  onları doğru yoldan saptırdıkları halde,  onlar hala kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet o Bize geldiği zaman: "Keşke seninle aramız iki doğu uzaklığı kadar uzak olsaydı." der. Öyleyse bu ne kötü bir arkadaşlıktır.

Abese 34: "O gün insan kardeşinden kaçar"

Zariyat 50: "O halde Allah'a sığının![...]"

 

Kitap mehcur bırakılınca kaçış / varış Allah’tan başkasına oluyormuş. Bkz: Furkan 28-30 + Zuhruf 36-38

Sonrasındaysa kişi kaçtığı / vardığı kişiden 2 doğu kadar uzakta olmayı keşkeliyormuş. Bkz: Zuhruf 38 + Abese 34

Çözümse Allah’a firar etmek…

 

Kaynak:

https://twitter.com/benmbs/status/1147118012698435584

https://twitter.com/tarihlugati/status/1147113352625360901

 

 




Devamını Oku ...

14 Haziran 2021 Pazartesi

Türkçe ve Sadeleştirme

Şimdilerde yerinde yeller esen birkaç tweete cevaben dil üzerine yazdıklarım. Hatırımda kaldığı kadarıyla cevap verdiğim arkadaş dil devrimini Kur’an’a yapılmış bir ihanet olarak görmekte, dilimizin eskiden Kur’an koktuğunu ama artık Kur’an’a yabancı olduğunu iddia etmekte bunun üzerinden dil devrimini, Türkçeleştirme – sadeleştirme faaliyetlerini hatalı gördüğünü hatta bunun bir çeşit piçleşme olduğunu ifade etmekte. Ben de bunun üzerine bir şeyler yazmıştım.

Kaynak:

https://twitter.com/benmbs/status/1144996383226761217

https://twitter.com/benmbs/status/1122908728762740737

https://twitter.com/benmbs/status/1122443190722863104

 

---

 

"Kur'an kokmak" Kur'an'ı anlamamıza engel olmuyor muydu? Arapçadan dilimize geçen kelimeler Arap dil/zihin dünyası bağlamında mı geçiyordu yoksa Türk dil/zihin dünyasında kendi anlamlarını mı kazanıyordu? "Kur'an kokusu" aromadan mı geliyordu yoksa hakiki koku muydu?

Zihniyet ve ahlak piçliğine bir şey diyemem. Ama başka dilden köksüz alınan kelime, öz dil ağacımızda sığıntı olarak kaldıktan sonra, ekinin kökünün verimi alınamadıktan sonra piçleşmeye mahkûm değil midir?

Yoksa asıl piçleşme, öz dilimizde kullanılmakta olan sözcüğü bırakıp yabancı dildeki sözcüğü almakla, öz dilimizi kısır bırakmak neticesinde mi olmuştur?

 

“herkes oturgaçlı götürgeç değil de otobüs diyorsa otobüs kelimesi Türkçedir” şeklindeki bir itiraza cevaben yazdıklarım:

Dil, oldu bittiye getirilemeyecek kadar hassas bir konudur. Kur'an, "söz"ü İbrahim suresi 24-26. ayetlerde tanımlamıştır. Bu ayetlere göre sağlam söz kökü yerde, dalları göğe doğru uzanıp meyvesini veren ağaç gibiyken; kötü sözse yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan ağaç gibidir. Yukarıda verdiğim "öz dil ağacında sığıntı sözcük" örneği İbrahim suresinin yukarıdaki ayetlerine atıftı. Sorguladığım şey, herkesin neden "oturgaçlı götügeç" -ki TDK'nin böyle bir önerisi yoktur; bu, meseleyi sulandıranların TDK'ye iftirasıdır- demediği değil; herkesin neden "otobüs" dediğidir.

Dil ağacımızdaki piç kelimeye örnek: AYNA Bu sözcük kime ne anlatmaktadır? AYNA sözünü duyan Türk'ün zihninde nasıl bir etkileşim olmakta, nasıl bir dil mekanizması çalışmaktadır? Sözcük türetmek düşünce üretmektir ve sözcük türetmeyip dil ağacına sözcük aşılamak -devşirmek- zihnin düşünce üretim mekanizmasını kısırlaştırmaktadır.

Oysa dilimizde ayna sözcüğü için kullanılacak, Türk'ün zihninde hikâyesi olan, kelimenin hafızasını yokladığı bir kelime bulunmaktadır: GÖRÜNGÜ Ayna sözünü duyan kimse sözün ekine köküne inip, kelimenin hafızasına dokunamazken, kelime insanımızın hafızasına dokunamazken; görüngü kelimesinin zihin dünyamızda bir hafızası, anısı, anlatısı vardır. Sözcüklerden birisi yemişini veren, besleyen ve beslenen; birisi yemiş veremeyen, kısır, beslemeyen ve beslenemeyen sözcüktür. Dal kesilmiş, ağaç istilacı türe terk edilmiştir.

Kelimelerin divan kullanımı ve divandan halka yansıyan kullanımıyla Arap sözlüklerindeki kullanımını kıyaslamadım, bilgim yok. Ama bugün Kur'an okuyan bir Türk, Kur'an'dan dilimizde kullanılan bir kelimeyi duyduğunda, sırf bu ortaklık yüzünden metni yanlış anlamaktadır.

Minik birkaç örnek: Ceza, ecel, emir kelimelerine bir bakın derim. Konu uzun, Twitter zor. Arzu eden olursa başka bir ortamda devam edebiliriz.

Son olarak ekteki tweet zincirini bırakayım:

@okuyanmehmet hocam, Arapça biliyor olsam Arapça - Arapça sözlük alırım. Bu nedir ya hu? %25 Türkçe. Hadi tüm kelimeler arası karşılaştırma yapsak %37 Türkçe. Anlaşılmaz ki böyle



Sonra ekteki ve ekin ekindeki sorunları yaşıyoruz:

Kendime not: "TDK'nin dil devrimi yüzünden Kur'an'ı anlayamıyoz" söylemi hatalı olabilir... Dil devrimi değil de, dil devrimine sebep olan durum daha problemli olabilir.

Öğrendim ki, yukarıdaki yakınmam Karahanlılardan sonra içerisine düştüğümüz "Anlaşılmaz İlah ve Kitap" sanrısından mirasmış bize





Devamını Oku ...

10 Haziran 2021 Perşembe

Hicret, tanışmak, iletişim

Şimdilerde yerinde yeller esen bir tweeti alıntılayıp tanışmakla, ilişki – iletişim kurmakla alakalı bir şeyler yazdığım zincirleri derlediğim yazı. Zincirlerdeki bazı içerikleriyse akışı bozduğunu düşündüğüm için yazıya eklemedim. Murat hocanın mini zinciriniyse bağlamı aktarabilmek için bütünüyle yazıya aldım.

Kaynak:

https://twitter.com/benmbs/status/1139895552735420418

https://twitter.com/benmbs/status/1170817739860205568

https://benmbs.blogspot.com/2021/04/hicrete-dair-derledigim-birkac-ayet.html

https://twitter.com/muratonderman/status/1295673320516485125

 

Hicret, tanışmak, iletişim

 

Hucurat 13: "Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kabilelere ve sülalelere ayırdık. Allah'ın yanında en kerim olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır. Kuşkusuz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır."

Rum 22: Göklerin ve yerin yaratılışı,  dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O'nun ayetlerindendir. Bunda bilenler için ayetler vardır.

Firavun bile, Musa'yı bir tavsiye üzerine sarayına almıştı. Musa ilim verilmiş kulla tanışmıştı. İlim verilmiş kulla beraberken de başkalarıyla… "Onların işleri şura iledir" ayetini böyle düşünebilir miyiz?

Kötü örnekleri görmek için de "tanış olmamız" gerekiyor

Fatır 44: Yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde Allah’ı aciz bırakabilecek yoktur. Şüphesiz O bilendir, kadir olandır

"Mağara arkadaşları izbe bir yere çekilmişti" şeklinde itiraz gelebilir. Mağara arkadaşları; kıyam ederek hakkı haykırmış, başka çare kalmayınca Allah'tan rüşt isteğiyle, Allah'ın müdahalesiyle mağaraya sığınmıştı. Ve mağaradaki eğitimlerinden sonra yeniden gönderilmişlerdi.

 

Tanışmak, iletişim kurmakla ilgili bir başka zamanda da şunları yazmıştım: https://twitter.com/benmbs/status/1170817739860205568

 

"Kalem" ve "iklim" sözcüklerinin kökü aynıdır. Kalem, kişiyi bir iklime sokar. İklim, kişiye mürekkep olur. "Onların işleri şura iledir" "İçinizden bir topluluk olsun" ayetleri buna işaret ediyordur belki de.

Kalemî ve kelamî çalışmalarda bulunanlar bir "iklim" içerisinde olsun diye... "İnsan insana mürekkeptir" diyebilir miyiz?

İklim; "yıllara dağılmış ortalama hava durumu" anlamına geldiği gibi "coğrafya" anlamına da gelir. Bu da, kalemin bir muhiti olduğunu düşündürüyor bana. Hicret ayetlerini böyle de düşünebiliriz belki.

 

Tweetlerin devamında “hicrete dair” şeklinde alıntıladığım ayetleri daha önce burada yayımlamıştım: https://benmbs.blogspot.com/2021/04/hicrete-dair-derledigim-birkac-ayet.html

bizler ezilen kimselerdik” diyenler sanki “bizler bir iklime sahip değildik” der gibi…

Ankebut 56: Ey inanan kullarım! Yeryüzüm geniştir. Öyleyse yalnız Bana kulluk edin.

Nisa 97: Doğrusu,  kendilerine haksızlık eden kimselere,  melekler canlarını alırken: "Neden bu durumdaydınız?" derler. Onlar: "Biz yeryüzünde mustaz'af kimselerdik" derler. Melekler: "Allah'ın arzı geniş değil miydi,  hicret etseydiniz ya!" derler. İşte bunların yeri Cehennem'dir. Orası ne kötü bir yerdir.

Nisa 100: "Kim, Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek pek çok yer ve genişlik bulur. Kim, Allah'a ve Rasul'üne hicret edip, yurdundan ayrılır da sonra onu ölüm yakalarsa, onun ecri kesinlikle Allah'a aittir. Kuşkusuz, Allah çok bağışlayıcıdır, rahmeti kesintisizdir."

 

Hicretle ilgili olabilir:

Yunus 83: Firavun ve ileri gelenlerinin, kendilerine kötülük yapacaklarından korktukları için, Musa'ya halkından az sayıda gençten başka inanan olmadı. Zira Firavun, o yerde çok büyüklenmişti. O, çok aşırı gidenlerdendi.

Yunus 84: Musa dedi ki: "Ey halkım! Eğer Allah'a iman etmişseniz ve O'na teslim olmuşsanız, o halde O'na tevekkül* edin."

Yunus 85: Dediler ki: "Biz, Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizi zalim halk için bir fitne yapma."

Yunus 86: Rahmetinle bizi bu kâfirler topluluğundan kurtar."

 

Kalemin iklimi vardır. İklimini bulamayan kalemin mürekkebi kurur:

@muratonderman: https://twitter.com/muratonderman/status/1295673320516485125

Üniversitelerimizin biraz daha gayretle, daha çok çalışılarak veya çelik gibi bir iradenin bir buzkıran gemisi gibi yol açmasıyla ABD'nin en iyi üniversiteleri düzeyine çıkabileceği varsayılıyor galiba. Sorun tembellik, iradesizlik, isteksizlik veya çalışma etiği eksikliği vb.

Bence öyle değil. Tr'de 7/24 de çalışsanız, bilim Nobeli alamazsınız. Politik engellerden ötürü de değil. Bu bireysel bir mesele değil çünkü. Bir alan oluşacak ki bu özerkliği de içerir, o alanda kurumlaşma gelişmiş olacak ki bu da gelenekleri ve kanonları vs içerir.

Sonraki nesillere aktaracaklarınız olacak. Her nesil sıfırdan kendi başına başlamayacak. Alan kendi dinamizmine, kurallarına ve sermayesine sahiptir. Bu sayede dönemin Fransa Cumhurbaşkanı, Sartre için Sartre Fransa'dır diyebilmiştir. Tr'de kime diyebiliriz o Türkiye'dir diye?

Nobelleri aslında tek tek insanlardan çok kurumlar alır. Hangi kurumun kaç nobellisi var, önce ona bakılması gerekir.

 

Kavimlerin farklılığıyla ilgili ayetlerle beraber aşağıdaki videoyu düşünelim lütfen.

"Gördük ki insan hayatı boyunca ne kadar farklı, fazla insanla çalışırsa o kadar daha verimli hale geliyor"

"Bilimsel sosyalleşme diye bir şey var"

Programın tamamı: https://youtu.be/4j5beoAMSBM

 


 

 

 

Devamını Oku ...

7 Haziran 2021 Pazartesi

Sahih ve Uydurma İsimlere Dair

Bu yazıda heva ve hevesten, herhangi bir delile dayanmaksızın oluşturulan kanaatlerden bahsetmeye çalıştığım 3-4 tweet zincirini birleştirmeye, sonrasında da tweetlerde olmayan bazı eklemeler yapmaya çalıştım. Yazıyı bu ham haliyle bırakıp daha sonra bu konuya daha derli toplu değinen bir yazı yazmayı planlıyorum.

Omurga: https://twitter.com/benmbs/status/1133134003358318592

Seçimlere dair: https://twitter.com/benmbs/status/1138018968072085504 > https://benmbs.blogspot.com/2020/09/secimler-secim-secmek-ve-atanmslar.html

Ayetler: https://twitter.com/benmbs/status/1104850826554691584

Kur’an soslu siyaset: https://twitter.com/benmbs/status/1140932442968219649

 

---

 

 Sahih ve Uydurma İsimlere Dair


Araf 71: “Rabb'inizin azabı ve öfkesi, hakkınızda kesinleşti. Haklarında Allah'ın hiçbir yetki belgesi indirmediği, sizin ve atalarınızın taktığı İSİMLER hakkında benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse! Kuşkusuz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.' dedi.”

 

@Cihancetinkya: https://twitter.com/Cihancetinkya/status/1133109156595032064

Türkçe'de "idol" Fransızca'daki 'idole' sözcüğü, yalancı tanrı, tapınılan kimse, manâsındadır. Eski Yunanca eídolon, 'είδολον" sözcüğünden alıntıdır. Yani bir tanrı icat etmektir. Genelde Kapitalizm, özelde Pozitivizm'in ihtiyaç duyduğu bir çeşit tanrı.

 

Uydurulan isimlere dair:

@nurdan_nnn: https://twitter.com/nurdan_nnn/status/1108351913752449026

“Anladığım kadarıyla aslen Farsça olan "nam" (yani şan, şöhret, isim) kelimesiyle İngilizcedeki "name" aynı. Arapçada da "isim" şeklinde.

Hatta "namus" kelimesinin İngilizcedeki karşılıklarından biri good "name"dir. Asıl Eski Yunanca nomos yani "düzen, kanun"dan geldiği söyleniyor”

 

Sağ olsun çevirmenlerin birbirinden ayrı çevirip, anlaşılmaz ettiği bir ayette (Enfal 42) -bağlamından emin olmadığım- bir ifade var: “Yaşayan bir delil üzerine yaşasın, helak olan bir delil üzerine helak olsun.”

Maide 90: Ey iman edenler! Hamr,  kumar,  dikili taşlar ve şans oyunları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.

Maide 90 ikonaları (kutsiyet ve değer atfedilmiş, putlaştırılmış nesneleri) yasaklar. Neden? El Hakim ve El Kuddüs olan Allah'tır da ondan. İnsanın mukaddes atama yetkisi yoktur. Kutsiyet, Allah'tan gelir. Kutsalımızı o belirler. Atalarımızım taktığı isimleri sahiplenmeden önce, düşünelim "Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?"

Birtakım ideolojileri Kur'an'a onatma gayreti de unutulmamalı. İdeolojileri Kur’an’a onatmak da bir çeşit sahte değer yüceltmesidir. İslam dışı kutsal olduğu zannedilenlere şunları örnek verebiliriz:

·         Kültür

·         Düşünce, akım

·         Devlet, anayasa, kanun vs

Misal;

·         “Kültürümüzde ana babaya saygı var”

·         “Atatürkçülük sahte dinle mücadele yöntemidir”

·         “Aslında velayet kanunları Kur'an'a uygun gibi”

 

Maide 41’deki “Eğer bu size verilirse onu alın, eğer bu verilmezse sakının” ibaresiyle ideolojiyi Kur'an'a onatma gayretini birbirine yakın görüyorum. Burada da bir nevi Kur’an dışı değer atfedilmiş düşünceyi, fikri, öğretiyi Kur’an’a onaylatıp sahte değer üretme, yerini sağlamlaştırma gayreti var gibi durmakta.

Maide 41: Ey Resul! Küfre koşuşanlar seni üzmesin. O kimseler ki ağızlarıyla inandık dedikleri halde, kalben inanmadılar. Ve bir de yalan uydurmak amacıyla kasıtlı dinleyen Yahudiler, sana gelmeyen başka bir toplum adına casusluk yapmak için dinlerler. Sözleri bağlamlarından kopararak değiştiriyorlar: "Eğer bu size verilirse onu alın, eğer bu verilmezse sakının!" diyorlar. Allah, kimin fitneye düşmesini isterse, onun için Allah'a karşı elinden hiçbir şey gelmez. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arındırmak istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada aşağılanma, ahirette de büyük bir azap vardır.

Necm 11: "Gönlü, gördüğünü yalanlamadı."

Allah, gördüğümüzü gönlümüze yalanlatmasın diyeyim artık...

 

Konuyla alakalı başka ayetler:

Bakara 204: İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysa ki o, düşmanların en yamanıdır.

Furkan 43: İğreti arzusunu ilah edinen kişiyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?

Ali İmran 78: Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan bir şeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.

Bakara 174: "Allah'ın indirdiği kitabın bir kısmını gizleyenler ve onu az bir değere değişenler, karınlarına ateşten başka bir şey tıkmış olmazlar; kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onları temize çıkartmayacaktır; onlara acıklı bir azap vardır."

Araf 169: Onların yerine Kitap'a mirasçı olanlar, nasıl olsa bağışlanacağız diyerek dünyanın geçici menfaatlerini tercih ettiler; kendilerine buna benzer şeyler gelse, onu da tercih ederler. Onlardan, Kitap'a bağlı kalacaklarına ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyeceklerine dair söz alınmamış mıydı? Oysaki onlar, o Kitap'ta olanı okumuşlardı. Ahiret yurdu takva sahibi olanlar için daha hayırlıdır. Hala akletmeyecek misiniz?

 

Bir de, at olup "sistemi değiştirme" umudu olanlar var. (Burada alıntılanan tweet daha önce bloğa da aktardığım “Seçimler, seçim, seçmek ve atanmışlar” başlıklı yazıdan. Yazıyı okumak için: https://benmbs.blogspot.com/2020/09/secimler-secim-secmek-ve-atanmslar.html)

@benmbs: https://twitter.com/benmbs/status/1138018968072085504

"Müslümanların bazı dini teklifleri >tevhidin önünde tutarak< "hak ve özgürlük" mücadelesine kalkışmalarının temelinde "la ilahe illallah" sözünün siyasi rejimlerin gözünde oluşturduğu muhtemel tehlikeler vardır."

Mehmet Emin Akın - Kelime-i Tevhid Üzerine Düşünme,

 

Tersten soralım: Referansı Kur'an olmayan sistem içerisinde güya Kur'an referanslı -soslu- "siyaset" yapmaya razı mısın? En baştan beri mesele buydu.

@fatih_yasli: https://twitter.com/fatih_yasli/status/1140924658474192896

mesele de zaten belediye tesisi falan değil, siyasal islam'ın gündelik yaşamı belirlemesine, siyasal islam'ın kodları içerisinden siyaset yapmaya razı mısın değil misin, bu. buna razı olunuyorsa, zaten geçmiş olsun.

 

"Demokratik seçimle seçilmiş ihvan cumhurbaşkanı" cümlelerinden anlaşılıyor ki; "hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa fly Pan-Am drink Coca-Cola"

Millet kelimesi "yazdırmak, dikte ettirmek, kâtibe yazacağı şeyleri söylemek" manaları yanında "ulus, din, yol, toplum" gibi anlamlara da gelir. Onların kanuna uymadıkça memnun olmayacaklar. Allah'tan daha iyi hüküm verdikleri iddiasındalar.

Kalem 36-37: "•Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? •Yoksa bir kitabınız var da bu bilgileri oradan mı öğreniyorsunuz?"

Bakara 120: Yahudiler ve Hıristiyanlar,  sen onların milletlerine uymadıkça senden asla razı olmazlar. De ki: "Gerçek şu ki; doğru yol Allah'ın yoludur." Ve sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan; Allah'tan,  sana ne bir veli ne bir yardımcı bulabilirsin.

Kalem 1: Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına ant olsun ki,

Tur 2: Satır satır yazılmış Kitap'a (yemin olsun),

 

Ad vermek, mana atamaktır, sıfatlandırmaktır. İSİM sözcüğü tıpkı SEMA sözcüğü gibi SMW kökünden gelir ve yükseklik gibi bir anlamı vardır. Kökü Rad 33'le beraber okuduğumda kökün "yücelik bilgisi, değerler kümesi, kutsal" gibi anlamları olduğunu görüyorum.

Rad 33: Peki,  herkesin ne yaptığını gözeten O değil mi? Onlar yine de ilahlarını Allah'a ortaklar koştular. De ki: "Onları istediğiniz isimle isimlendirin bakalım. Yoksa siz,  O'na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yoksa boş sözlere mi aldanıyorsunuz?" Aslında gerçeği yalanlayan nankörlere planları güzel gösterildi de doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek kimse olamaz.

Oysa isim vermek Allah'a ait bir haktır. Yusuf 40 ve Bakara 31'den bunu anlıyorum.

Zaten Allah, Adem'e BÜTÜN isimleri öğretmiştir... (Bakara 31) Yani, neyin kutsal olduğunu... Yani KAYYUM olan dini... O değerler kümesini.

Yusuf 40: Sizin,  O'nun yanı sıra kulluk ettiğiniz şeyler,  ancak sizin ve atalarınızın uydurup adlandırdığı şeylerdir. Allah,  onlara hiçbir sultan indirmedi. Hüküm yalnızca Allah'ındır; kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din yalnızca budur. Ancak insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.

 

---

 

Son söz: 

Yazıda bazı yerlerde anlamsal boşluklar ve kopukluklar görmüş olabilirsiniz, ki var. Bunun sebeplerinden birisi farklı zamanlarda farklı bağlamlarda yazılmış yazıları burada birleştirmem; bir diğeri eskiden anlamı daha çağrışımlarla yakalamaya çalışmam yani ayağı yere basmayan teviller yapmam, bir diğeriyse kurduğum bazı ilişkilerin zorlama olması.

Örneğin “satır satır yazılan kitaba and olsun” ayetleriyle millet kelimesinin “yazdırmak” anlamı arasında ilişki kurmam zorlama bir ilişki.

Zorlama ilişkilerden birisi “sema” kelimesine yönelik delilsiz tevilim.

Bir diğeri Adem’e öğretilen isimlerle ilgili yazdıklarım.

Okuyucu buranın kişisel bir dergi / derleme mecrası olduğunu unutmamalı. Yazılan şeylerde hatalar olabileceğini / olduğunu göz önünde bulundurmalı ve zorlama yorum gördüğü yerden uzaklaşmalı.

Bu yazıyı daha sonra daha derli toplu ve ayağı yere basan bir hale getirip bir başka platformda yayımlayacağım inşallah. O vakit geldiğinde buraya belki güncelleme atarım, belki bu yazıyı kaldırırım. Bilginize.

Devamını Oku ...

4 Haziran 2021 Cuma

Özgünlük, yetersizlik ve güdüklük

Özgünlük ve yetersizlik üzerine zaman zaman atıfta da bulunduğum, alıntılarla dolu bir tweet dizisi: https://twitter.com/benmbs/status/1137751904556130304

---

 

Özellikle Kur'an çalışmalarımda bunu hissediyorum - görüyorum. Biliyorum ki, yarım ilmimle yürüttüğüm yarım aklı suya götürüp susuz getirecek nice insan, yürümeye çalıştığım yolda defalarca maratonlara girmiş...

@lehcetulhakayik: https://twitter.com/lehcetulhakayik/status/1137748037139386368

“Özgün düşünce üretimi zannedilen hissiyatın çoğu genellikle geçmişten tevarüs olunan ilmi birikimi iyice bilmemekten kaynaklanıyor.

Yeni bir düşünüş biçimi veya fikir bulduğunu zanneden, bunu ikrar etmeden önce dönüp maziye iyice baksın. Orada pek çok düşüncenin ya çekirdeği ya da bizatihi kendisi var. Kastım, teknik ve deneysel ilimler değil elbette”


Yüzeysel, derine nüfuz edemeyen, güdük sorgularla uğraşmak zaman kaybı. Kıyaslarımızın içi boş. Yani, "uğradığımız kinayeler bön ve berbat" Uğramaktan kasıt maruz kalmak değil, "bıktırıcı gelmeler ve gitmelerimizde" 'temaşa' etmek.

Ayrılıklarımız hatta aykırılıklarımız bile bön ve berbat. Öyle bir sığlık ki boğazımıza kadar battık içine... "derin düşünce ayrılıklarına düşüp birbirimize kızsak keşke" çok içten ve haklı bir hüznün sitemi...

@gulguntp: https://twitter.com/gulguntp/status/1303047377587232769

“Derin düşünce ayrılıklarına düşüp birbirimize kızsak keşke. Samimi olurdu hiç olmazsa. Maddi dünyada gösterimi olmayan bir şeyin yokluğunun yarattığı derin hüznü seviyorum bazen.”


Soner hocanın bile sabrı taşmış :D Ülkecek derin bir geri zekâlılığın ve yüzeyselliğin dibine kadar battık. Kendimizi kurtarmaya bakacağız. Ahaliden zerre umudum kalmadı.

@hikemunhaseneh: https://twitter.com/hikemunhaseneh/status/1322256387334983682

“Bu ülkede olup biten her büyük olayı, bir dini savunmak ya da bir dine saldırmak maksadıyla kullanmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz? Din diyeni de bilim diyeni de nasıl bu kadar ahmak ve sorumsuz olabilir bir memleketin? Ayıptır ya, utanın biraz eğer insansanız!”

Devamını Oku ...

Fena arkadaştan kaç, kaç!

“Fena arkadaştan kaç, kaç!” Furkan 28 - 30: ▪︎Eyvah! Keşke falancayı veli edinmeseydim! ▪︎Ant olsun ki bana öğüt geldiği halde, beni o sa...